Ekime Sıkışmış Muhayyel Ülke
“ …yılın hep son döneminin yaşandığı ülke. Tepelerin sisli, derelerin puslu olduğu; öğlenin çabucak geçtiği, gün doğumuyla gün batımının uzadığı ve gece yarılarının sürüp gittiği; büyük ölçüde güneşe bakmayan bodrumlardan, bodrum altlarından, kömürlerden, dolaplardan, tavan aralarından ve kilerlerden oluşan; halkı sonbahar halkı olan, yalnızca sonbahar düşüncelerine sahip oldukları; geceleri boş kaldırımlarda dolaşan insanlarının yağmur sesine benzediği… [Sonbahar Ülkesi]”
Fantezi, korku ve bilim kurgu edebiyatının devlerinden Ray Bradbury, işte bu ülkenin topraklarına şehirler, mahalleler, çiftlikler, sahil kasabaları serpiştirmiş; doğaüstü yağmurlarla toprağını sulamış ve 19 hikaye üzerinden ülkeyi keşfe çıkacağımız rotayı çizmiş. Ahaliyi yaratırken eli hep sıra dışına varmış; böylece bu ilginç coğrafyayla uyumlanabilip bir kültür yaratabilmişler. Aslında yukarıdaki tanımı - Ray bana kızmasın ama - biraz yetersiz: Tamam, kitap zengin ve parlak bir karanlık damardan besleniyor, ancak Bradbury ziyaretçilerini üşütmemek için ülke sathına sıcacık duygulardan beslenen şömineler ve gökyüzüne kendisinin çocukluk nostaljileriyle arada bir yüzünü gösteren bir güneş yerleştirmiş. Yine de bu güneş sizi aldatmasın, kitap boyu rüzgar kuzeyden esmeyi sürdürüyor.
Fahrenheit 451'den (François Truffaut, 1966) bir sahne. Film, Ray Bradbury'nin aynı adlı, kitapların olmadığı bir gelecekte geçen disütopik eserinden uyarlanmış.
Ölüm, ve gücün karanlık tarafı hikayelerde hep bir ucundan başlarını gösterse de, Bradbury karanlığı ağırlık merkezi yapmamış; hikayelerde farklı sinir uçlarına dokunupfarklı duyguları uyandırarak, ziyaretçilerinin sırt çantalarına ve karavanalarına sürprizler koyarak sadece korku hikayeleri sevenlere değil, "hayal gücü edebiyatı" okurlarına seslenen bir kitap yaratmış. Böylelikle, kitabın "Beni oku." diye seslenip yanına çağırdığı kitleyi büyütmüş.
Poe-vari, Alacakaranlık Kuşağı ile akraba ve sinematik hikayelerinin en yenisi 60 yıllık olmasına rağmen kitapta antika havası asla yok; hikayeler yazıldıkları gün kadar canlı. Bradbury, şatafata yüz vermeyip, kenar süslerine gözler takılmasın diye üslubu ağırlaştırmamaya özen göstererek hem sıkı bir tempo yakalamış, hem de böylece sahne ışığının altında yalnız kalan hayal gücüne her hikayede hayran bırakmayı başarmış.
Sonbahar Ülkesi’nin ziyaretçileri için, 19 durak içinde “mutlaka görülmesi gereken yerler listesi” şöyle:
Sıradaki: Meksika’nın ultra-kapitalist mezarlıkları, yoksulların gömülmeyip duvarlara asılan mumyaları ve turist çiftin şeker kaplı içi kof ilişkisinin kazdığı ölüm kuyusu.
“Bir süre sonra, kadın, ‘Joseph,’ dedi, adam da ‘Evet,’ dedi ve kadın da dedi ki, ‘Gel de elimi tut, olur mu?’ ‘Kadınlar...’ Adam iç çekti. Geldi ve kadının elini tuttu. Bir dakika sonra, kadın elini geri çekti, battaniyenin altına sakladı, adamın elini boşta bıraktı. Gözleri kapalı, sesi titreyerek dedi ki, ‘Boş ver. Tahayyül ettiğim kadar güzel değil. Zihnimde senin benim elimi tutmanı sağlamak gerçekten de güzel.’”
Ray Bradbury aynı zamanda bir ressam ve sanat koleksiyoneri -Yukarıdaki Halloween isimli eser Bradbury'nin fırçasından çıkma.
Küçük Katil: Yeni doğmuş bebeğinin onu öldürmek istediğinden emin olan anne ve/veya doğuştan katil bir bebek.
“Tahmin edemeyeceğimiz kadar kanlı bir karanlıkta çalışan beyinleriyle garip, kırmızı küçük yaratıklar. Kendini koruma içgüdüsü dışında bir düşüncesi olmayan, ırksal hafıza, nefret ve ham acımasızlığa sahip saf küçük beyinler. Ve bu durumda, kendini koruma içgüdüsü, nasıl bir dehşet doğurduğunu fark eden anneyi saf dışı bırakmaktan oluşuyor. Sorarım sana doktor, dünyada bir bebekten daha bencil ne var? Hiçbir şey!”
Bradbury kitap kapaklarında kullanılan illüstrasyonlar kitapların ruhunu hep iyi yansıtıyor. Yukarıdaki illüstrasyon September Country ( Sonbahar Ülkesi) için kullanılanlardan biri.
Tırpan: Her şeyini kaybetmiş çiftçi bir aile. Bir anda onlara miras kalan gerçek olamayacak kadar bereketli bir çiftlik, devasa bir buğday tarlası, bir tırpan ve omuz göçerten bir görev.
“Tırpan delice savruldu. Ve Belsen ve Buchenwald’ın fırınları alevlendi. Tırpan şarkısını söyledi, ıslak, kırmızı. Ve mantarlar White Sands, Hiroshima, Bikini’de ve yukarıda Sibirya göklerinde kör güneşler kustular.”
Köpek Dişi ( 2009, Yorgos Lanthimos) - eğer izlemediyseniz, şu anda işi gücü bırakıp koşarak bulup izleyin.
Kutudaki Kukla: Lanthimos’un Köpekdişi (2009) ya da Shyamalan’ın Köy’ü (2004) benzeri, annesinin sınırladığı ve yalanla manipüle ettiği bir alanı tüm evrenmiş gibi yaşayan çocuğun yaşam ve ölüm algısının bozulması. Evren’deki tüm kavramların sıkıştırıldığı bir ev. Ağaçların arkasında yaşayan, gürüldeyen, babasının katili canavarlar.
“‘Anne…?’ söyleyemedi. ‘Ölmek… ne demek? Hep bundan söz ediyorsun, bir duygu mu?’ (Anne)’Birisinin ardından yaşamak zorunda olanlar için, evet, kötü bir duygu.’”
Dudley stone’un Muhteşem Ölümü: 30 yaşında kariyerinin zirvesinde inzivaya çekilen bir yazar ve onun ilk defa günışığına çıkan tuhaf anlaşması.
“Ne mi yaptım? Orada oturdum, donmuş, çakılmış kalmıştım; korkunç bir patırtı! Duydum, suratıma çarpan tabutun sesini! Kara bir delikten dökülen kömürleri duydum; gömülmüş kapımdaki toprağı. Böylesi durumlarda tüm geçmişinin film şeridi gibi aktığı söylenir. Saçmalık. Gelecek akıyor.”
Joseph Mugnaini - Bradbury hkayeleri ona esin kaynağı olmuş. Bradbury'nin bir diğer hikaye kitabı The Illustrated Man'in kapağında da kullanılmış.
Sadece yukarıdaki maddelerle asla sınırlı değil liste; kendi iskeletiyle bir ölüm kalım mücadelesine giren adam, ikinci yarısının yapılması 10 yılı bulan bir kumdan kale, tüm Dünya’yı hasta bir çocuğun yatağına taşıyabilen bir köpek, sadece trafik kazaları olduğunda bir anda toplanan kalabalık bir çete, Einar Amca’nın yeşil kanatları, boy aynaları önünde kendini bulan bir cüce… Bradbury’nin hayal gücünün meyveleri; meyvelerin yaşam bulduğu sahneler ve hareketi sağlayan kurgu; bu üç unsurun bir araya getiriliş üslubu ve ağırlıklandırılmaları usta işi.
Playboy'un sahibi Hugh Hefner'ın, Fahrenheit 451'in ortaya çıkışında büyük payının olması heyecan verici bir bağlantı.
Bradbury’nin ölmeden adını mezar taşına işlettiği, ilk kez Playboy’un emekleme döneminde dizi şeklinde yayımlanan kült distopik eseri “Fahrenheit 451” de aslında daha önceden yazdığı beş hikayesinin oluşturduğu sinerjiden doğmuş. Pek çok diğer romanı da birbirlerine dirseklerinden hafifçe dokunan hikayelerin birleştirilmesiyle oluşturulmuş. Yani hikayeler Bradbury’nin esas oyun alanı. Hayatını devamlı yazmaya vakfetmiş, her gün yazmış Bradbury her bitirdiği hikayeyi zamana karşı girdiği kavgada ufak bir zafer olarak görmüş. İçindeki hikaye jeneratörü ömrü boyunca 600 civarı hikaye yaratmış. Sonbahar Ülkesi’ndeki bazı hikayeleri o kadar canlı, yarattığı dünya o kadar ilginç ki, bir hikayeden daha uzun süre o dünyada vakit geçirme isteği ve tadın damakta kalması sendromu yaşayanlar okurlar olacaktır.
Ray Bradbury (1920- 2012)
Bradbury’nin kütüphanelerde dağıtılan bedava ufak not kağıtlarına aldığı notları 10 cente kiraladığı daktilolarda temize çektiği gençlik (ve yoksulluk) döneminden kalan Sonbahar Ülkesi, hem korku hikayeleri hem fantezi edebiyatı sevenler için mutlaka okunmalı listelerine alınmalı. Düşünüyorum da, Bradbury’nin aynı dönemde elinin altında bir klavye ve kahve makinesi olsaydı, acaba kaç yeni ülkeye daha can verecekti?
Kimlere Uygun:
- Tatili gelenlere/ Deniz-Kum-Güneş değil, daha çok Eylül-Ekim Doğu Avrupa kırsalı
- Zamanı sıkışık olanlara... Sonbahar Ülkesi, üç-beş gün kapağı açılmayınca küsen kitaplardan değil
- Yeni şeylere meyil edenlere (de): Bradbury’nin dönemini belirsizleştiren üslubuna selamlar...
- Hikayelerde benzer kalıplar aramayanlara: Tek sıklet merkezinin ölüm olduğu ve hikayelerin ölümün etrafında uydular gibi döndüğü bir yapı yerine ölümün her hikayeye başka kapısından girdiği ve hikayelerin tarz ve yazım olarak çeşitlendiği bir kitap Sonbahar Ülkesi.
- Bir süredir hikayelerden kopanlara – bir ustanın elinizden tutması her şeyi kolaylaştırıyor.
Kimlere Uygun Değil:
- Doğaüstü elementleri kitapla bağ kuramama nedeni görenlere
- Yazarın çocukluk nostaljisini yakaladı mı, klişe görmüş gibi irkilenlere
- King kitabına dalıyor gibi, ölümün ve/veya korku tünelinin göbeğine atlamayı bekleyenlere.
Yukarıdaki yazı VatanKitap Dergisi'nin Şubat 2015 sayısında yayımlanan yazımın güncellenmiş sürümüdür. Orijinal yazıya ulaşmak için buraya tıklayın.
Görsel Kaynakları: Francesco Francavilla, Artkandy, BoingBoing, File770, Tor
Kitaba ulaşmak için görsele ya da buraya tıklayınız.