İcazeti Alınmadan Dünya'ya Fırlatılmış Aylak Ayakkabı Deneyicisiyle Çizgilere Basmadan Yürüyüşler
Evreni, "şeylerin" birbirleriyle "olaylar" üzerinden etkileşime girdiği, her "şeyi" ancak başka "şeyler" kullanarak tanımlayabildiğimiz bir büyük maddi ve kavramsal "şeyler" şebekesi olarak görebiliriz. O zaman; eğer her şey şebekeye bağlıysa ve büyük ailenin bir parçasıysa; en tanıdık, en bildik gündelik şeyleri, teorik çatışmaların yaşandığı düzlemlere ve felsefi sorgulamalara kavuşturan ama uzun, ama kısa kavramsal yollar da var olmalı. Wilhelm Genazino, bu uzun görünen yolculukları kısaltan kendi üretimi kestirme patikalarla bezediği romanı "O Gün İçin Bir Şemsiye" okuyucuyu Weisshuhn (Beyaz Tavuk) Ayakkabı Fabrikası’nın lüks ayakkabılarını Frankfurt sokaklarında deneyip haklarında üç beş kuruşa raporlar yazan ve zihnini bu sokaklardaki şeyler ve olaylarla besleyen isimsiz kahramanının sesine teslim ediyor. Genazino'nun (anti)kahramanı karısı tarafından yeni terk edilmiş, parasız, pulsuz ve fersiz, orta yaşlı bir aylak adam; ama aynı zamanda sokaklar caddeler boyu gördüğü alelade şeylerin/olayların/kişilerin çağrıştırdıklarının onu kafasının içinde hataya dair yolculuklara çıkartmasına izin vermekten de çekinmeyen ilginç bir kişilik - ve belki de ulak.
Wilhelm Genazino (1943 - Mannheim) 1965'e kadar gazetecilik yapan Genazino o tarihten bu yana bağımsız yazarlık yapmaktadır.
Takıntılı, anti-sosyal, avare ve yorgun başkahramanın hayatla çekişmesinde en katlanamadığı şey, bu hayat ona verilirken kimsenin ondan icazet almamış olması. Hayatla el sıkışmadığı, hayatı ona dayatılan bir şey olarak gördüğü için başına gelenleri kabullenmesi de mümkün değil. Romanın kalın kemikli bir felsefi iskeleti var; bu iskelet, kitabın “ekran yüzü” kurgu boyutunda kendine uygun tartışma zeminleri talep ediyor. Düşünce gevezesi başkahramanın Frankfurt sokaklarında yürüdüğü yollarda gördükleriyle tetiklenen çağrışımlar, sokaklarda rastlaştığı geçmişinden bugününe uzanan kadınları ve bu kadınlarla ortak bagajları Genazino’ya derdini anlatabileceği çatışma alanlarını yaratıyor. Başkahramanının hayatla el sıkışmamış olması da Genazino’nun varoluşsal sorgulamalarını yapabilmesi için gerekli tereddütleri ve çekişmeyi ortaya çıkartıyor.
“Dünyada kendi icazetim olmaksızın bulunduğum duygusuna. Tam olarak söylemem gerekirse birinin bana burada olmayı gerçekten isteyip istemediğimi sormasını bekliyorum hala. Bu icazeti bana verecek kişinin bizzat ben olması ne güzel olurdu, mesela bugün öğleden sonra.”
“On altı yaşından başlayarak ölümüne kadar durmadan çalıştığı için hep koltukları kabarmıştır babamın. Talihliydi o. İş esnasında ve sayesinde çatışmalarını unutuyordu. Bende tam tersi oluyor. Çatışmalarım çalıştığım esnada veya çalışırsam geliyor aklıma. Bu nedenle çalışmaktan kaçmak zorundayım daha ziyade.”
Melankolik, sıkışmış başkahramanını parasızlık, terk edilme, işsizlik gibi kat kat sorunlara bulamasına, deliliğin sınırlarında dolaştırmasına ve hayatının dizginlerini asla tam olarak eline vermemesine rağmen, okurun burnuna sokmadığı, yumuşak ve mizahi arka plan tınısı ile "O Gün İçin Bir Şemsiye" kendi sıkletindeki diğer hayat felsefesini konu alan kitaplara kıyasla hiç kasvetli değil – bunca sıkı konuya ve derde tasaya rağmen roman için eğlenceli bile denebilir. Ayakkabı denetçisinin söyleyecek çok şeyi olmasına tezat şaşkınlığı, söylemek ya da yapmak istediklerinin yarısını yapabilmesi diğer yarısının eyleme geçemeden kafasında parlayıp yine kafasında sönmesi, kadınlarla diyaloglarındaki ve sevişmelerindeki eksantrik yaklaşımı bu mizahi tınıyı arka planda çalmak için orkestrayı kuruyorlar.
“Messerschmidt’in teklifini kabul ettiğimi hayal ediyorum deneme yollu. (…) Ansızın küçük bir melankoli yanaşıyor yanıma uçuşarak, köprüye doğru taşıyorum onu şu anda. Aynı küçüklükteki bir acı saçmalayarak şöyle diyor: Çıkarını düşünmek ve teklifi kabul etmek zorundasın. Acının işini bitiriyorum, ne var ki melankoliye karşı bir şey yapmak zorundayım. Karşımda kırıtıyor ve benimle cilveleşiyor. Aşağılamam daha etkili olsun diye ona Gertrud adını takıyorum. Gertrud Karasafra, kaybol. (…) Kaybolmuyor, tam tersine, beni kolumdan tutuyor, onun kara sıcaklığını hissediyorum. Köprünün parmaklığına doğru itiyor beni, aşağıdaki karanlık suya bakıyorum. (…) benden istediği şeyleri yine yapmadığım için biraz da kızgın. Köprüde otuz saniye kadar Gertrud Karasafra ile mücadele ediyorum, sonra fark ediyorum ki, güç kaybına uğrayan o, ben değilim.”
O Gün İçin Bir Şemsiye - Orijinal Kapak
“Bütün neşeli insanların, acımasız olmak işlerine geldiği takdirde, hemen acımasız olacaklarına eminim.”
Almanca edebiyatın en prestijli ödülü olan Georg Büchner Ödülü’nü 2004 yılında kazanan Genazino, O Gün İçin Bir Şemsiye’yi 2001’de yazmış. Genazino’nun daha çok 20. yüzyılın ilk yarısına ait eski toprak ustalarına benzeyen bir üslubu var ve kitapta lazerler gibi yakın döneme ait zamazingolar arada bir zuhur etmese, kitabın iki büyük savaş arasında bir dönemde yazıldığını düşündürebilecek bir kokusu ve dokusu var.
Georg Büchner (1813- 1837) 23 yaşında tifodan hayatını kaybeden Büchner'in modern tiyatronun gelişimine derin bir etkisi olmuştur. 20. yüzyıl Alman tiyatrosunun temellerini atmıştır. Alman romantizminin aksine yapıtlarında, insanları toplumsal, tarihsel ve psikolojik boyutları ile ele almıştır.
“Fantezilerim yok artık.
Ciddi misin?
Evet. Bir vakit geldi fantezilerim öldü.
Zannetmiyorum diyor Susanne; muhtemelen onlarla o kadar sarmaş dolaşsın ki, artık dikkatini çekmiyorlar.”
1847'de açılan "La Closerie des Lilas"ın müdavimleri arasında Picasso, Apollinaire, Sartre, Hemmingway, Samuel Beckett gibi dönemlerinin önemli entelektüelleri bulunmaktadır. "La Closerie des Lilas" bugün hala piano-bar olarak faaliyettedir.
Kitabı sarmalayan tavır zaman zaman Genazino’nun sanki sürrealist şair Apollinaire’in Paris tayfasının üyesiymiş hissini yaratıyor. Belle Epoque dönemi Paris’inde La Closerie des Lilas gibi bir cafeye Genazino’yu, Apollinaire, Cezzanne, Picasso ve dönemin diğer empresyonistleri, kübistleri ve düşünürleriyle aynı dumanlı tahta masaya oturtabiliyorum. Genazino’nun kitabın içine serpiştirdiği mizahın tazeliği ve kitaba sinen heyecanı ile kurulabilen doğal bağ kitabın günümüz ürünü olduğunun ipuçlarını açığa vursa da; kitabın felsefesi ve karakter kurgusu, kitaptaki karakterler arası ilişkiler, tempo ve genel hava kitaba geçmişten gelen değerli bir ruh katıyor.
O Gün İçin Bir Şemsiye, entelektüel seviyesi ortalama üstü olan akıllı bir roman; okuyucuya “aha!” dedirten anları, kaşları çatıp dünyadan kopmayı gerektiren bölümleri, çok boyutlu tartışmaları ve güçlü monologlarıyla hem entelektüel bir tatmin sağlıyor, hem okuyucunun beyin kıvrımlarında akmayı sevdiğini gösteriyor. Günümüz toplumsal hiyerarşisinde vasatın en muteber görülüp övüldüğü bu topraklarda Genazino; zekası, tuhaflığı ve her zaman ortalama ve sıradan olandan koşarak kaçması ile vasatın bönlüğünün sıkıştırdığı ruhlara iyi gelecek - vasatlığa hayır diyebilmek için ciğerlere nefes olacak.
"Gerçek kavga vasata (vasatın egemenliğine) karşıdır."
“Bu kibrim anneme çekmiş, Dünyanın bir ömür boyunca ona bakıp durmaya değmeyeceğine inanmıştık ikimiz de. (…) Üç hafta önce, (Hadebank’ın) tatilinin son demlerini anlatması on dakika kadar sürdü. İtalya’dan Almanya’ya yaptığı yolculuk boyunca benzininin biteceğini düşünmek zorunda kalmış. Hadebank öyküsünün sonunda; benzin yetti, düşünebiliyor musunuz, benzin yetti, diye şakıyınca ben de mutlu bir kahkaha attım. Tevazuyla tiksintinin sürekli çarpışmasından meydana geliyor kibrim. (...) uyarıyor beni tevazu: Türdeşlerinin en salak hikayelerini dinlemelisin. Aynı anda şöyle iğneliyor beni tiksinti: Şimdi kaçmadığın takdirde türdeşlerinin ifrazatında batıp gideceksin!”
88mm'lik Alman Topu
"Ellili yıllarda neden lazer gösterisi yoktu, diye soruyor Susanne.
Çünkü ellili yıllarda yapılacak bir lazer gösterisi insanlara savaşı ve seksensekizliği hatırlatacağı için.
Ellili yıllarda lazer gösterisi gerekli değildi, çünkü can sıkıntısının dünya egemenliği bugünkü kadar gelişmemişti henüz, diyor Susanne. "
Kitabın elinde bir çekiç daha var: Genazino, hepimizin ortak korkularını ve hepimizin aklına zaman zaman düşen küçük, içsel felaketleri ayakkabı deneyicisinin sırtına giydirip gözümüzün önünde tecrübe ettirerek tartışmaya açıyor. Varoluş ve hayatın kendisi ile ilgili sorgulamaların ve bazı kaçınılmaz anlamsızlıkların acı tadını; aylak ayakkabı deneyicisinin aşklarına, anılarına, gördüklerine, dokunduklarına ve bilimum muzırlığa sararak, günkurusu içine yerleştirip uzatıyor okuyucunun ağzına. Evrim ürünü olduğu için olabildiğine vahşi ancak kendi varoluşunu, nereden gelip, nereye gittiğini sorgulayabilen atom gruplarıyız nihayetinde. Bizim kurmadığımız modern dünya sistemlerinin sunduğu derme çatma hayat seçenekleri, hepimizin içine benzer korkular, benzer tatminsizlikler ve benzer cevapsız sorular yerleştiriyor. Genzino’nun bezgin, sıkkın, donanımlı ayakkabı deneyicisi bu korkuları, tatminsizlikleri, soruları sırtlanıyor. Onun sırtındayken sorular, belki onlarla uğraşmak canımızı yakmaz. Korkmayız da inebiliriz kendi bodrumlarımıza.
“İnsanın masum bir hayat sürdüğünü sanırken farkında olmadan biriken suçtan söz ediyorum. (…) Kendi buluşumuz olmayan düzenlerin içinde yaşıyoruz hepimiz, bu düzenler için hiçbir şey yapamayız, bizi yadırgatıyorlar. Zamanla bu düzenlerin suçunu üstlendiğimizi fark ettiğimiz içindir ki yadırgatıyorlar bizi. Faşist düzen faşist suçu doğuruyor, komünist düzen komünist suçu doğuruyor, kapitalist düzen kapitalist suçu doğuruyor.”
Farbala (Fırfır): Çeşitli kullanımları
"(Lisa) yazın seviştiğimizde de soğuktan yakınıyordu. Geceliğini çıkartmıyor, bunun yerine geceliği boynuna kadar çekiyordu, çünkü sevişme esnasında da söz gelimi tüyler aniden diken diken olursa diye buna karşı hazırlıklı olmak istiyordu. Başarısız bir farbala gibi kabararak Lisa’nın omuzlarını kaplayan geceliği gördükçe içimden gülüyordum bazen.
[Margot ile yarım kalan seks sonrası] – Beceriksizliğimi hiç de mesele etmiyor Margot. Müteşekkir olduğumu söyleyemiyorum ona. İnsani şeyler ne kadar tuhaf! Eğer normal olabilseydik tuhaf olan çoğunlukla insani olurdu, ne var ki nadiren normal olabiliyoruz."
Casablanca (1942) - Michael Curtiz
"(Casablanca’nın) bu kadar etkileyici olmasının nedeni kahramanın uzun menzilli sonuçları olan bir sürü karar almasıdır, demiştin diyor Messerschmidt. İnsanları ve ülkeleri terk ediyor; kimliklerini, birlikte olduğu kadınları ve siyasi inançlarını değiştiriyor. Oysa sinemaya giden insanlar sonuçsuz kalan küçük kararlar verir hep. Kendilerine en fazla, bir televizyona ya da bir paltoya ihtiyacın var mı, diye sorarlar, daha fazlası olmaz onların hayatında. Sinemaya giden insanların hayatında her şey önceden belirlenmiştir. Casablanca yalanının sırrı, sahici ve hayati kararların düzlemiyle izleyicilerin sıfır karar düzlemini sinemadaki insanlarda, onların da mühim sivriliklerin ortasında yaşadıkları yanılsamasını yaratacak kadar iç içe geçirmesinde. Esas yalancı olan film değil, tam tersine insanların onu kullanma tarzı, lakin tam da bu yüzden film de yalancı çıkıyor, çünkü izleyicilere böyle bir yalanın kapısını açıyor."
Kimlere Uygun
- Felsefe romanlarını seven ama çok da yorulmak istemeyenlere
- Jaguar Kitap’ın düşünce gıdası kitaplarının tarzından hoşlananlara
- Geçen yüzyılın Orta Avrupa edebiyatıyla, günümüz mizah anlayışının hetorejen karışımını bir tatmak isteyene
- Olaylar ve felsefi sorgulamalar arasında mekik dokumaktan keyif alacaklara
- Tuğla gibi kitaplardan el uzatmaya çekinenlere - 157 sayfa
- Betimlemeler ve bu betimlemeler üzerinden çıkılan felsefi yolculuklardan keyif alanlara
Kimlere Uygun Değil
- Yumuşak, parmak ucunda yürüyen, tüy gibi bir kitap arayanlara
- Varoluşçu sorgulamalardan içi şişenlere
- Monologlardan sıkılıverenlere ( her kitap aslında bir cins monolog ya neyse)
- Romantiklere ve hödük adam gördüğü yerde kalbi sıkışanlara
- Almanca ve Türkçe arasındaki doku uyumsuzluğunu dert edebileceklere
Kitaba ulaşmak için görsele ya da buraya tıklayınız.
Resimler: The Nightcap with TJ, Neatorama, Neoprime, Dr. Macro, Fashion Sizzle, That Summer in Paris, My Happy Pond,