Edebiyat ve Mekan
Kurgu içinde mekan, olay örgüsüne sızarak bir anlatı öğesine dönüşebilir ve karakterlerinin öznel dünyaları ile iç içe geçebilir. Böylece karakterlerin o mekan ile ilişkisi olmaksızın üretilecek anlamı olduğu gibi dönüştürme imkanı ortaya çıkar; bu esnada mekan da bir karakter gibi canlanarak ve bir ahtapot kolu gibi -hem bütünle durmaksızın ilişkide hem kendi öznelliği ile ayrık- bir irade kazanabilir ve roman boyu dönüşebilir, hareket edebilir. Bu karmaşık ve canlı sistemin içinde, mekan dinamik bir çerçeve çizer ve romana beden kazandırır; roman da birbirleriyle ayrılmaz ilişki içindeki öğelerinin etkileştiği biricik habitat içinde farklı gerçeklikler ve anlamlar üretebilir.
Burada konusu geçen mekan algısaldır ve boşluğun her hangi bir biçimde sınırlanmasıyla mekan kavrayışta oluşur. Nesnel-fiziksel sınırlara ihtiyaç duymaz. Edebiyatta kurulan mekanlar doğaları gereği algısaldır; edebi mekanlar, mekanın mimari amacını aşar ve roman karakterlerinin zihinsel dünyası dolayımıyla eserde kendisini oluşturur. Aynı zamanda mekan, okuyucu tecrübesinde kurulurken de dönüşüme açıktır. Algısal mekan, mekanın fiziksel özelliklerini de kendisinde temellenmesiyle mistik değildir. Algısal mekanın, içinde bulunan karakterlerin öznellikleri ve algısal mekanın okuyucu tecrübesine olan bağımlığı bir imkan yaratır: Öznel dünyadan fiziksel gerçekliğe bağlanan tüm ilişkiler, algısal mekanının kurulumunda mevcuttur ve bu ilişkiler ayrıştırılabilir. Öznel dünyalar ile fiziksel dünya arasındaki bağların ifşasıyla oluş’a dair anlayışımız genişleyebilir.
Kant, tecrübenin koşullarını açıklarken saf (tecrübe öncesi) aklın, duyularımızla topladığımız veriyi kullanarak mekanı ve zamanı, bilincimiz tecrübeye başlamadan önce kurduğunu/ürettiğini düşünür. Bu kurulan zaman ve mekan gerçekliğin kendisi değildir, Kant’a göre gerçekliği asla bilemeyiz. Kant, gerçeklikle zihnimiz arasında duyu organlarımızın olduğunu ileri sürer; Kant için her mekan zihinde kurulur; gerçeklik bilinemez. Nesnellik ise hepimizin zihninin tecrübe öncesini -saf aklımızın- aynı biçimde işlemesiyle paylaşılan bir illüzyon üretmemizle kurulur. Bu ay Kararsız Okur’da farklı mekanları anlatı ögesi olarak kullanan romanlardan bir seçki ile mekan-edebiyat ilişkisine yaklaştık; farklı mekanların özel dünyalar-nesnel gerçeklik arası ilişkileri nasıl da farklı ifşa ettiklerinin peşine düştük.
1. Hotel du Lac – Anita Brookner
a. Otel
b. " ‘Peki, tüm mitler arasında en güçlü olan mit hangisidir?’ diye sözünü sürdürdü Edith, (…) ‘Her zaman kaplumbağa kazanır. Tabii, bir yalan bu,’ dedi, keyifli ama güven dolu bir tavırla. ‘Gerçek yaşamda kazanan, hiç kuşkusuz, tavşandır. Her zaman o kazanır. Çevrene şöyle bir bak. Ben şunu iddia ediyorum ki Ezop aslında kaplumbağa pazarı için yazıyordu.’ dedi sesi heyecanla yükselerek. ‘Tavşanların okuyacak vakitleri yok. Oyunu kazanmakla meşgul onlar. Söylenegelense tam tersi yönde, çünkü gerçekte avuntuya gereksinimi olan kaplumbağanın kendisi.’”
2. Tiamat – İhsan Oktay Anar
a. Denizaltı
b. "Galipken zalim, mağlupken mazlum olma."
3. Kirpinin Zarafeti – Muriel Barbery
a. Apartman
b. “İnsanlar eylemlerin değil sözcüklerin güç sahibi olduğu bir dünyada yaşıyorlar; nihai yetenek, dile hâkim olmaktır. Korkunç bir şey bu!”
4. Periyodik Tablo – Primo Levi
a. Toplama Kampı
b. "Ben hapisten çıkalı henüz üç ay olmuştu ve çok zor koşullarda yaşıyordum. Yaşamış olduklarım içimi yakıyor, kendimi canlılardan ziyade ölülere yakın hissediyordum. İnsan olduğum için de müthiş bir suçluluk duygusu içindeydim zira Auschwitz'i insanlar kurmuş, Auschwitz de aralarında dostlarım ve hoşlandığım bir kadın da olmak üzere milyonlarcasını yutmuştu."
5. Aylaklar – Melih Cevdet Anday
a. Konak
b. “Yaşamaktan soğumamak için tek çare, daha güzel bir dünya düşünmektir.”
6. Venedik’te Ölüm – Thomas Mann
a. Plaj
b. “"Çünkü insan insanı, hakkında bir yargıda bulunamadığı sürece sever, yüceltir; özlem, eksik tanımanın bir sonucudur."
7. Beni Asla Bırakma – Kazuo Ishiguro
a. Yatılı Okul
b. “İçimde bir şey vazgeçti...”
8. Timsah Park – Karen Russel
a. Bataklık
b. “Tıpkı Calvino gibi bir düş gücü, Tennyson gibi bir kulağı, Carson McCullers gibi bir kalbi ve Marianne Moore gibi bir gözlem yeteneği var; aslında, kimselere benzemeyen tuhaf, müthiş bir yazar Karen Russell, demek istediğim o.” – Rivka Galchen
9. Çember – Dave Eggers
a. Ofis
b. “Ruhlarımızın gecenin gizemlerine de gündüzün netliğine de ihtiyaç var”
10. Fareler ve İnsanlar – John Steinbeck
a. Çiftlik
b. "’Üzülme,’ dedi.
‘Bazen mecbur kalır insan.’"
11. Şato – Franz Kafka
a. Şato
b. “Öyle bir durumdayız ki, bütün dünyayla aramız açık.”
12. Uğursuz Bir Şey Geliyor Bu Yana – Ray Bradbury
a. Lunapark
b. “Jim'in sorunu, dünyaya bakması ve gözlerini çevirememesiydi.”
13. Titanların Sirenleri - Kurt Vonnegut Jr.
a. Uzay gemisi
b. “Yakından baktığında herkesin hayatla başı derttedir, istisnasız herkesin”
14. Germinal – Emile Zola
a. Maden
b. “İnsan bitiyordu topraktan, gelecek yüzyılda ürün vermek üzere yavaş yavaş filizlenen, pek yakında yerküreyi sarsarak baş verecek olan, öç almak için yanıp tutuşan, kapkara bir insan ordusu boy atıyordu.”
15. İngiliz Hasta – Michael Ondaatje
a. Çöl
b. “Denizler yok oluyor, neden sevgililer ayrılmasın? Efes'in limanları, Heraclitus'un nehirleri yok olup yerini kumsallara bırakmıyor mu? Kandaules'in karısı, bir bakıyorsun Gyges'in karısı oluvermiş. Kütüphaneler yanıp kül oluyor.”
16. Moby Dick – Herman Melville
a. Gemi
b. “Ah, nasıl da bayılırız cehennemlik olmaya!”
17. Yatak – David Whitehouse
a. Yatak
b. “Babam bir keresinde bana, “Birini sevmek, onun ölmesini izlemektir” demişti.”
18. Budala – Elif Batuman
a. Kampüs
b. “Herkesin kendi hayatını bir anlatıymış gibi deneyimlediğini düşünüyorum hala. Eğer şu anda kafanda devam eden bir hikaye olmasa sabah uyandığında kim olduğunu nereden bileceksin?”
19. Garson - Matias Faldbakken
a. Restoran
b. “Birinin bastığı zemin başka birinin baktığı tavandır.”
20. Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok – Erich Maria Remarque
a. Cephe
b. “Halsizim; bu yüzden düşüncelerimle baş başa kalmak yoruyor beni. Doğru dürüst düşünce de değil bunlar; hatıralar, beni şu dermansız anımda bastırmış, içimi garip hüzünlerle dolduran hatıralar.”
21. Trendeki Yabancılar
a. Tren
b. "Hiçbir şey, kendisine sıkı sıkıya bağlı bir karşıtı olmaksızın var olamazdı."
22. Yolda – Jack Kerouac
a. Yol
b. “Her şey çok güzel giderken, çok güzele odaklanıp, her şeyin gittiğini fark edememiştik.”
23. Eşekarısı Fabrikası – Iain Banks
a. Ada
b. “Umarım babam da benim onu suçladığım kadar kendini suçluyordur. O suçun ağırlığını daima hissetmesini istiyorum, gecelerce uykusuz kalmasını, soğuk gecelerde kan ter içinde uyanacağı kabuslar görmesini istiyorum. Çünkü bunu hak ediyor.”
24. Şikago Mezbahaları – Upton Sinclair
a. Mezbaha
b. “Şu anda insanların çoğunluğu henüz insan bile değil, başkalarının servetine servet katmak için kullanılan birer makine.”