Kütüphaneler ve Paradigma Kaymaları
Aydınlanma’dan sonra, başta Hegelcilik olmak üzerine ilerlemeci tarih ve bilgi anlayışlarından bilimin bulduğu cevaplarla evrendeki bilinmezlik alanını daralttığını iddia eden pozitivizme kadar geçmişten bugüne baktıkça bir süreklilik gören ilerlemeci perspektifler uzun süre zihnin sınırlarını işgal etti. Nietzsche’nin farklı perspektiflere alan açan büyük itirazı tek akılcı anayolu benimseyen surda ilk büyük deliği açtı. Bilim alanında Kuhn’un paradigmalar kuramı ve daha geniş bir perspektiften Foucault’un tüm bilgi üretimi ve söylemsel pratiklerin sınırları ve imkanları üzerine geliştirdiği episteme kavramı; tarihsel sürekliliğin, bilginin kesintisiz birikimli artışının ve en genel anlamıyla (tarihsel) ilerleme fikrinin karşısına dikildiler.
Aydınlanma çağıyla beraber, bilgi nesnesini ona bakan özneden tamamen sıyırıp, tam anlamıyla nesnel bir biçimde incelenebileceğine dair bir düşünce hakimdi. Böylece; evrensel, zamana ve mekana bağlı olmayan ve dolayısıyla da tam anlamıyla nesnel bilginin üretilebileceği ve bunun da belirtilen vasıflarının bir sonucu olarak birikebileceğini varsayılıyordu. Ancak nesneye bakan gözlerin soracağı soruların ve nesneye yaklaşma şeklinin öznenin içinde bulunduğu topluma ve bu toplumun ihtiyaçlarına, inançlarına, düşünce biçimine ve ufkuna bağlı olduğunun fark edilmesiyle bilginin üretiminde en az nesnenin kendisi kadar öznenin kurulumunun tarihselliğinin rol oynadığı fark edilmeye başlandı.
Fizikçi ve bilim felsefecisi Thomas Kuhn ile beraber bilim sosyolojisi kavramı önem kazandı. Kuhn, bilimsel ilerlemenin ve birikimin bir süreklilik arz etmediğini ve doğrusal olmadığını; ilerleme dediğimiz bugüne ulaşan birikimin tarih boyu kırılmalar ve sıçramalarla oluştuğunu öne sürdü. Bu kırılmalara Kuhn paradigma kayması dedi ve buna göre her bir paradigma da o dönemin düşünce iklimine uygun, yeni hipotezlerin bilim camiası tarafından öncül olarak kabul edilmesi ile oluşturulan yeni bilim yapma düzlemine verilen addı. Bilimsel bilginin bir anda dönemin düşünce ikliminin fonksiyonu haline gelmesiyle bilimsel doğruların nesnelliği, tarafsızlığı ve objektifliği sorgulanır oldu. Ancak paradigma içi tutarlılık şüpheden azade kalabilirdi. Bu perspektif, bilimsel bilginin kullanım alanlarında bir sınırlama eğilimini güçlendirdi.
Foucault’nun epistemesi; belirli bir döneme has düşünüş ve akıl yürütme biçimlerini kuran, varsayımlar ve düşünce yollarıyla örülmüş yine o döneme has dizgeye işaret eder. O dönemde üretilecek her fikrin ve ussallaştırmanın üzerine oturacağı bu temel düzen, bütün yaşantıya yön veren kültürel şifrelerden, temel kodlardan ve kabullerden yapı malzemesini bulur. Episteme, farklı disiplinlerin birbirleriyle konuşma biçimi düzenler, bilimler arası ilişkiler bütününü de böylece kurar ve kapsar. Bu ayın konusu kütüphaneler olunca; aklımıza tarih boyu büyük kütüphanelerin de kendi dönemlerinin paradigmaları içinde üretilen o döneme dair bilimsel bilgiyi ve o dönemin epistemesi altında disiplinler arası bağlantıları da içerdiği geldi. Biz de bugünün kütüphanesine raflar dizelim istedik ve her rafa bir arada durabilecek kitaplar yerleştirdik.