Geçmişten Bugüne Uzanan, Dönüşen, Değişen Feminizm ve Edebiyat
Feminizm algısı Frankenstein’ın yazarı Mary Shelley’in annesi Mary Wollstonecraft’ın 1792’de yayınladığı “Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi” adlı eseriyle başladı. 20. yüzyılda feminist yaklaşımlar çoğullaşmaya başlamadan önceki ilk dalga, siyasal alanda hak arama ve sosyal alanda eşitlik mücadeleleri üzerinden değerlendirilebilir. Odağın kadınları bir araya getirme gayreti olması vesilesiyle ilk dönem feminizminde kimlik eleştirisi göz ardı edildi. Kadın-erkek ayrımı özcü ve evrenselci öğeler üzerinden sabit bir kavramsallaşmaya tabii tutuldu; dönüşen feminizmin ilk işi “kadın”ı eleştirel bir analize tabii tutmak oldu. Simone de Beauvoir’ın “Kadın doğulmaz, kadın olunur” bakışı feminizmin bu dönüşümünü özetleyebilir.
Modernite zamanı “evrensel” olarak görülenin, postyapısalcı dönemde aslında “tarihsel ve bağlamsal” olduğunun tayin edilmesinin yarattığı sarsıntılar feminizmde de karşılık buldu. Postyapısalcıların sunduğu; doğrunun tanımının iktidar ilişkilerine bağlı olarak değiştiği fikrini feminizm, hala eril olan düşünce dünyasının gözüne sokmaktan çekinmedi. Böylelikle postmodernizmin baskınlaşmasıyla özcü bağlar ve değişmez gibi duran evrensel iddialar zayıfladı. Bu evrensellerin aklın yolu olduğu sanısının yerini bunların olası perspektiflerden yalnızca birini yansıttığı görüldü.
Postyapısalcı teorilerin feminizm için önemli temel eksenlerinden biri de üst anlatıların* reddi oldu. Akılla ilişkili erkeğe karşılık duygularla ilişkilendirilen kadın, Derrida’ya göre Batı felsefesini o güne kadar saran “Mevcudiyet Metafiziğinin” en temel ayrımlarındandı. Bu hiyerarşiye karşı feminizm, postmodern/postyapısalcı silahları şevkle kullandı; kullanırken de bu silahları geliştirdi, çeşitlendirdi ve genişletti ve postmodernist düşüncenin modernizmi sardığı cendere de sıkılaştı.
Üçüncü dalga feminizm ise farklılıkları öne çıkartıp, mutlak eşitlikten uzaklaştı ve kimliklere dair bir duyarlılıkla feminizmin kapsayıcılığı genişletme yoluna gitti – burada JK Rowling’in kulakları bolca çınlayabilir. Mart ayında Kararsız Okur’da 8 Mart Dünya Kadınlar gününü de düşünerek edebiyat ile feminizm arasındaki ilişkiyi ve feminizmin edebi araçlarını hatırlamak istedik.
* Üst anlatılar tüm toplumsal ilişkileri ve tarihi belirli evrensel ve kapsayıcı ilkeler etrafında açıklayan söylemler ve kuramlardır.
1- Kendine Ait Bir Oda - Virginia Woolf
a. Kadın ve edebiyat ilişkisi – ve bu ilişkinin tarihsel ve toplumsal kökenleri üzerine - üzerine kurmaca bir yazı… Woolf’un Cambrige Üniversitesinde yaptığı iki konuşmaya dayanır.
b. “Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!”
2- Üç Yaşam - Gertrude Stein
a. Modernist edebiyatın en gözden uzakta kalan büyük eserlerinden biri. Üç kadın, üç yaşam, üç öykü.
b. “İyi de beni gerçekten seviyorsan neden milyon kere şans vermeyesin ki! " diye parladı Jeff öfkeyle.”
3- Uçuş Korkusu – Erica Jong
a. “Hayal gücü olmayan yaratıklardan canavarlar doğar.”
4- Jane Eyre – Charlotte Bronte
a. Püriten Viktoryen toplumun ikiyüzlülüğü Jane Eyre’ın yazarının kadın olması olasılığı üzerinden yapılan yüksek sesli eleştiriler karşısında gizli gizli okunmasında ve kitabın hemen bir çok satan olmasında açıkça görülür.
b. Bronte, dönemin diğer ön-feminist yazarlarında bile görülen kadının başarısını iyi evliliğe bağlama fikrinden sıyrılmıştı.
5- Kanlı Oda – Angela Carter
a. Mavi Sakal, Pamuk Prenses, Kırmızı Başlıklı Kız gibi ilk haliyle zamanın ruhundan uzaklaşmış masalları Carter feminist bakışla bir yeniden yorumlamıştı ve Carter sayesinde bu masal yeniden yorumlaması bir alt-türe dönüştü.
b. “Korkun kurttan ve kaçın; çünkü hepsinden kötüsü kurt, göründüğü gibi çıkmayabilir.”
c. “Bir kitabı okumak onu kendiniz için baştan yazmak gibidir.”
6- Ariel ve Seçme Şiirler - Sylvia Plath
a. “uzanırım dokunamadığım bütün bir dünyanın üzerine.”
7- Uhuvvet – Selma Rıza Feraceli
a. 1897
b. Temel kadın hakları ve kadının dönüşmekte olan toplum içindeki yeri ile ilgilenir.
c. “Mademki Paşa’nın karısı olmuştur ve onun sayesinde yaşamaktadır, o halde onun mahzun olduğu zaman ağlamaya, onun sevinçli olduğu zaman da gülmeye mecburdur.”
8- Altın Defter - Doris Lessing
a. Roman feminist hareketin başyapıtı olarak damgalansa da Lessing romanın kendini arayan bir yazarla ilgili olduğu konusunda ısrar eder.
b. “Bizler dünyayı değiştiren insanlardık. Şimdiyse ülkeyi arabamla baştan başa geçip eski dostlarımı ziyaret ediyorum, hepsi de ya evlenmiş ya da başarılı olmuşlar ya da iç seslerini içkiyle bastırmışlar, çünkü Amerikan değerleri yozdur."
9- Sefalet – Emine Semiye
a. 1908
b. “Dest-i sefaletle ezildiğin vakit, sana muavenet yardım edeceğim yerde hançer-i gadrimle kalbinde bir yara açtım. Kendimi mesut zannettiğim demler senin ne gibi bir acıyla imdatsız, kimsesiz bir viranhanede kıvrım kıvrım kıvrandığını aklıma bile getirmez idim. Sana çektirdiğim eziyetlerin yüz kat fazlasını çekmekteyim!”
10- Güzellik Kraliçesi - Nezihe Muhiddin
11- Çılgın Gibi - Suat Derviş
a. Toplumsal gerçekçi
b. “Ben senin, benim yanımda, mesut, hatta çok mesut olduğunu biliyorum. Haysiyetli ve dürüst olduğunu biliyorum. Fakat herkes? Herkes bunu nereden bilsin?”
12- Cüce - Leyla Erbil
a. “Onlardan da değilsin sen, sen hiçbir yere ait değilsin, aitsiz kimliksin sen, “Aitsiz Kimlik!”
13- Tante Rosa - Sevgi Soysal
a. “Aşkın da örgütlenmesi, haklarının savunulması gereken bir şey olabileceğini düşündü.”
14- Kurtlarla Koşan Kadınlar – Clarissa Pinkola Estes
a. “Estes'e göre, kurtlarla kadınlar arasında, vahşilikleri, zarafetleri ve içinde yaşadıkları topluluğun üyelerine duydukları bağ açısından psişik bir benzerlik vardır. Kurtlar ve kadınlar arasındaki bu benzerlik, Vahşi Kadın arketipinde ortaya çıkar. Estes'in ilginç örneklerle betimlediği bu arketip, doğayla bağını kopartmamış ve seçimlerini yaparken duygularını temel alan kadınları içeriyor. “
15- Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood
a. “Bir fare de istediği yere gitmekte özgürdür, labirentin içinde kaldığı sürece.”
16- Annem Gülüyor - Chantal Akerman
a. Yönetmen, video ve enstalasyon sanatçısı, yazar
b. Hastalanıp bakıma muhtaç hale gelen annesinin ölümü fikriyle girdiği depresyondan çıkamayan Akerman, son dönemlerinde ki bu özkurmacayla nefes almaya çalışıyor.
17- Sevilen - Toni Morrison
a. Morrison’a Pulitzer kazandırdı.
b. “’Sethe,’ dedi. ‘Seninle benim herkesten fazla dünlerimiz oldu. Artık yarınları da düşünme zamanı geldi.’ Uzanıp elini tuttu. Öbür eliyle yüzünü okşadı, ‘en değerli varlığın, kendinsin Sethe, öylesin.’"
18- Sıfır Noktasındaki Kadın - Neval El-Seddavi
a. “’Yeter,’ dedim. ‘Gözlerine kara gözlükler takıp sonra da güneşi göremediğini söylüyorsun.’”
19- Kafesteki Kuş Neden Şakır, Bilirim - Maya Angelou
a. “Beğenmiyorsan değiştir, değiştiremiyorsan bakış açını değiştir ama asla şikayet etme”
20- Frankenstein ya da Modern Prometheus – Mary Shelley
a. “Tek tesellim yalnızlıktı: Derin, karanlık, ölümsü bir yalnızlık.”
21- Vişnenin Cinsiyeti - Jeanette Winterson
a. “Kara kirazı vişneye aşılayıp sabırla sonuç beklediğimi gören annem iki şey haykırmıştı bana: ‘Kendinle beni kıçlarımızdan birbirimize dikerek nasıl bir birleşme sağlayabilirsen, bundan da o kadarını um işte…Yaptığın o canavarın cinsiyeti ne olacak?’”
22- Kadınlar Neden Şişmanlar – Susie Orbach
a. 1978 tarihli kitabın karşı çıktığı vücutsal tekbiçimlilik takıntısı hala bir sorun olmaya devam ve Orbch’ın kitabı da bugüne cevap niteliğini sürdürüyor.
23- Kadının Adı Yok - Duygu Asena
a. “Birisini zorlarsan, en doğal isteklerine karşı çıkarsan, ‘Hayır’ dersen, o iş o birisi için çok büyük önem kazanıyor.”
Kurgu Dışı:
24- Kadın İkinci Cins - Simone de Beauvoir
a. "Erkeklerin kadınlar üstüne yazdıklarına kuşkuyla bakılmalıdır. Çünkü onlar hem yargıç, hem davacıdırlar."
25- Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi - Mary Wollstonecraft
a. Feminist teorinin izleri antik döneme kadar sürülebilse de Wollstonecraft, ilk feminist filozof olarak kabul edilmekte… 1759 doğum Wollstonecraft, Frankenstein’ın yazarı Mary Shelley’in de annesi.
b. “İnsanlar genel olarak akıllarını ön yargılarını söküp atmak için değil, onları meşrulaştırmak için kullanıyorlar”
26- Kadınlar, Irk ve Sınıf - Angela Davis
a. "Olağanüstü durumlar dışında benim bildiğim iki baskı var: Rengimizden dolayı karşılaştığımız baskılar, yani ırkçılık. Ve ekonomik sınıfımızdan dolayı karşılaştığımız baskı yani sömürü. Bu ikisine karşı çıkmadan, kadın haklarını korumak söz konusu olamaz."
27- Cinsiyet Belası - Judith Butler
a. Butler’ın cinsiyetin performatif yapısına dair savını ortaya koyduğu kitabı
b. “Normatif toplumsal cinsiyete ve cinselliğe dair sanılar neyin “insani” ve “yaşanabilir” sayılacağım nasıl önceden belirler?”
28- Çatışan Feminizmler - Felsefi Fikir Alışverişi - Seyla Benhabib, Judith Butler, Drucilla Cornell, Nancy Fraser
a. Dört düşünürün bir sempozyumda tartışmaları üzerine inşa edilmiş.
b. Postmodernizm ile feminizm arasında verimli ve yararlı bir ittifak söz konusu olabilir mi? Postmodernizmin klasik söylemleri (sözgelimi insanın/öznenin, tarihin ve metafiziğin ölümü) feminist mücadeleyi baltalar mı?
29- Nietzsche’nin Deniz Aşığı - Luce Irıgaray
a. Postmodern feminist, (Lacancı) psikanalist, edebiyat kuramcısı
b. Irıgaray'a göre su, Nietsche'nin en korktuğu öğedir; çünkü ona göre, kadın ile akışkan sıvı arasında karmaşık ve çekişmeli bir ilişki vardır. Irıgaray, Nietzsche'yle coşkulu bir söyleşiye girerek, Hegel sonrası felsefede dişil olanın sorgulanışını temel öğelerin pre-Sokratik bir araştırmasıyla bağlantılandırıyor.
30- Korkunun Güçleri İğrençlik Üzerine Bir Deneme - Julia Kristeva
a. “Demek ki iğrenç kılan, kirlilik ya da hastalık değil, bir kimliği, bir sistemi, bir düzeni rahatsız edendir. İğrenç, sınırlara, konumlara ve kurallara saygı göstermeyen bir şeydir. Arada, muğlak ve karışmış olandır. Hain, yalancı, vicdan azabı duymayan suçlu, utanma duygusu olmayan tecavüzcü ve kurtardığını iddia eden katildir...”
sabitfikir Mart 2022, Kararsız Okur-idefix